Bismillahirrahmanirrahiim; bugünlerde Millet olarak gündemimizde iki gün ve iki kutlama var. Birincisi 18 Mart Çanakkale Şehitleri günü, ikincisi ise 21 Mart Nevruz kutlamaları. Ben, bu yazımda Rabbimiz nasip ederse bu konularla ilgili olarak kısaca iki parantez açmak istiyorum. Şüphesiz her görüş ve düşüncenin yanında doğrular Rabbimize, yanlışlar ise bizlere ait olduğu gibi, bu yazıda da yazdığım doğrular Rabbimizin doğruları, yanlışlar ise kul olarak bana ait olacaktır. Birinci Parantez 18 Mart Çanakkale Şehitleri Günü: Biliyorsunuz İman şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy Çanakkale’de şehit düşenlere ithafen yazmış olduğu “Çanakkale Şehitlerine” isimli o muazzam şiirine “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki Dünyada eşi? Yükleniyor en kesif orduların dördü beşi” diye başlıyor ve “Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber. Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber” diye bitiriyor. Evet, bizlerde Millet olarak onları andığımız bu günlerde ve her daim, Memleketin her köşesinden gelerek sadece İlay-ı Kelimetullah için şehit olmuş, bütün o güzel insanları bir kez daha, Minnet ve Rahmetle anıyor, Rabbimize, bizleri onlara komşular kılmasını için dua ediyoruz. Elbette Şahadet, her Müslüman’ın özlemidir ve özlemi olmalıdır. Çünkü bizler, biliyoruz ki şahadet, Müslüman’ın Allah katında ulaşabileceği en yüksek makamdır. Rabbimiz yüce kitabımız Kuranı keriminde “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” ( Âl-i İmrân suresi Ayet 169)diye buyrulmaktadır. Demek ki Allah yolunda öldürülenler için kazanılabilecek en büyük makam ve mevkii kazanılmıştır. Onlar için artık herhangi bir üzüntü ve korku da olmayacaktır. Zira onlar Rablerinin katındadırlar ve onun cennet ve Cemali ile mükâfatlandırılmışlardır. Selam olsun onlara. Rabbim bizlere de onların yolundan gitmeyi ve o yolda şehitler olmayı nasip eylesin. İkinci Parantez, 21 Mart Nevruz Kutlamaları: Nevruz kelimesinin kökeni Farsça bir kelime ise de, bu kelime Çeşitli Milletlerin dillerinde, çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Kelime manası olarak “Yeni gün” anlamına gelen ve İslami hiçbir yönü bulunmayan bu günü,mitolojik kaynaklara dayanarak,kimisi 21 Martta kutlarken,kimileri ise 22-23 Martta kutlamaktadır.Bizim için esas olan,bu günün kesinlikle bizim dinimizde yeri olmadığı,Nevruzun bugünkü şekliyle,Şamanistlerin,Zerdüştlerin hatta Yahudilerin kutsal saydıkları bazı günlere denk gelmesinden dolayı,bunlar tarafından kurumsallaştırıldığı bilgisi,tarih kitaplarında yerini almıştır.Ne ilginçtir,Müslüman bir Kürt arkadaşım Türk ve Kürt Milletlerinden bahsederken,bu iki Milletten olan ve yüz binlerce kişiyi ırkçılık yolunda ifsat eden iki şahsiyetten bahsederken,birisinin Kürtleri,diğerinin ise Türkleri dininden ettiğini söylemişti.Evet,bugün etrafımıza baktığımızda adı Ahmet,Mehmet olan bu Müslüman Milletin evlatlarının dinle imanla hiç alakası olmadığı gibi,dinsizliği çağrıştıran ve Allah tanımazların bayram diye kutladıkları bu günü,çılgınca kutladıklarına şahit oluyoruz.Ne kadar acı.Oysa Müslüman’ın kutlayacağı iki bayramı bulunmamaktadır.Birisi Adamanın ve adanmanın bayramı olan Kurban Bayramı, diğeri ise,İnsanı Melek mertebesine yaklaştıran Ramazan Bayramı.Bunların dışında kalan ve bu millete bayram diye yutturulanlar merduttur,Allah’ın doğrun yolundan sapmalardır,şirktir.Ne var ki,Nevruzu kendisine bayram olarak ihdas etme gayretinde olan Kürt vatandaşlarımız,(Müslüman Kürt kardeşlerimi tenzih ederim)bizimde bir bayramımız oldu diye sevine dursunlar,Resmi ideoloji onların bu bayramını ellerlinden almıştır.Bugün bu kutlamalara baktığımız zaman Devletin kerli ferli bürokratlarını,Milletvekillerini yakılan şaman ateşinin üzerinden atlayarak ne kadar gülünç duruma düştüklerini üzülerek seyrediyoruz.Aslında Devlet bunu,refleks olarak ve vatandaşları arasındaki ayrışmayı önlemek,birlik ve beraberliği sağlamak adına da yapıyor olsa,bu işin çözümü değildir.Çözüm,sadece iki kutsal bayramı bulunan din kardeşliğindedir.Herkeste bilmelidir ki birlik ve beraberliğin başkaca bir reçetesi ve çözümü yoktur.Rabbimiz reçeteyi yazmıştır.Uygulayıp uygulamamak bizlerin elindedir.Eğer Dirlik düzenlik,Birlik kardeşlik olsun istiyorsak,çözüm Rabbimizin bizlere yazmış olduğu bu reçetededir.Çözümü başka yerlerde aramak,samanlıkta iğne aramak,yitirdiğini yitirilen yerde aramamaktır.Devlet yapmış olduğu bu uygulama ile,beklide farkında olmadan,dün Nevruzu bayram olarak kurumsallaştırmaya çalışan Zerdüşt’ün rolüne bürünmüştür ki,gerçekten bu esef verici bir durumdur.Bundan vazgeçilmelidir.İnsanları İslam kardeşliğinin sıcak ikliminde buluşturmalı,memleketimiz ve güzel insanlarımız için artık özlenen bahar, Nevruzla değil,İslam’ın kardeşlik iklimiyle gelmelidir. Son cümleden olarak,Rabbimiz bizleri Yanlış ve sonu cehennem ateşine çıkan yollara saptırılarak,Niyazi olanlardan değil,kendi hak davası yolunda şehit yada gazi olan kullarından eylesin.Allah’a emanet olun.
HAMDİ GEÇER
2013-03-21 17:08:20